Hakkımda

Fotoğrafım
"Hürriyettir özümdeki, ne bir eksik, ne bir fazla."

1 Eylül 2010 Çarşamba

Esefle Kınıyorum!

Dün bir sinir harbi yaşadım. Korkunç bir gerçekle karşılaştım. Atatürk'e saygı duymayan, minnet borcu olmayan, onu takdir etmeyenlerle ağız dalaşına girdim! Üzgünüm, girmemeliydim! Dün "sen mühürlenmişsin" dediler bana! Kabul ettim. Evet, mühürlendim ben! Demokrasiye, laikliğe, bağımsızlığa mühürlendim! Bağımsız ve laik bir Türkiye Cumhuriyetine mühürlendim! Yahu nasıl olur, aklım almıyor.

Atatürk'e bakıp bir düşünüyorum da, tek derdi bağımsızlık olan bir adamdan bahsediyoruz. Adam ömrünü buna adıyor, ömrü savaşlarda geçiyor. Tek derdi bağımsızlık! Manda olmadan, kendi kendini yaratacak olan, başka hiçbir ülkenin iç-dış politikamıza ve ekonomimize müdahale edemeyeceği bir bağımsız Türkiye! Buna asla izin vermeyecek bir Türkiye. Ve alıyor istediğini. Milyonlarca insanla beraber, dikkatinizi çekmek isterim buraya, TÜRK-KÜRT gözetmeden, kardeşçe savaşıyorlar, aynı gaye altında! Şimdi ise yeni moda, bir ayrım çıktı. Sen Türk'sün, ben Kürt'üm diyorlar! Ne alakası var! Şimdi mi çıktı ortaya bu? Daha önce böyle bir ayrım çok daha azdı, kardeşçe yaşıyorduk topraklarımızda. Ayrım gözetmeksizin. Ne olduda bu kadar arttı bu ayrım? Açılım dediler, azınlık hakları dediler... Ortalık karıştı! Biz ne yaptık ki azınlıklarımıza? Ayrı gayrı mı koyduk. Koyanlar utansın! Benim en yakın arkadaşlarımın birkaçı kürt. Ne ayıracağım onları soylarına göre? Bana mı düşmüş soylarını sorgulamak! Milleti birbirine kattılar. Sayın Başbakan diyor ki; "Sen ne mutlu Türk'üm diyene" dersen, o da ne mutlu Kürt'üm diyene" der. Böyle birşey yoktu daha önce. Bunları provokatif şekilde böyle dile getirirsen, ayrı gayrıya düşürürsün insanları! Zekice bir yöntem... Bölünüyor olmaktan, soy kavgası olmasından, utanç duyuyorum! Yüzüm düşüyor. Biz bunları hiç istemedik. Dediğim gibi; soyuna göre insan ayırmadım ben! Türksende, Kürtsende, Çerkezsende, Lazsanda, ya da Alevi isen sen, en başta insan ol dedim. İnsan olanların hep başımın üzerinde yeri oldu. Ayırmak olur mu hiç? Kaldı ki baba soyum Çerkezdir benim. Ama ben "Ne mutlu Türk'üm diyene" derim! Ben bunu Mustafa Kemal Atatürk'e borçluyum. Minnet borcu dediğim de tam anlamıyla budur işte! 


Yeni bir moda çıktı son zamanlarda. Din bazlı yönetimi, hükümeti destekleyenler ağızlarına sakız yapmışlar. "Atatürk'ü putlaştırıyorsun". Hayır, ben Atatürk'ü putlaştırmıyorum. Onun devrim ve ilkelerini benimsemek, büyük bir saygı ve minnet borcu duymak, coşkun bir sevgi ile ona bağlı olmak ve hayranlık duymak, illa putlaştırmak mıdır onu? Bu ülkede bir takım insanlar canlı yayına çıkıp "Ben Atatürk'ü sevmiyorum" diyebiliyorlar. Sonra da "ben bunu söyledim ama, başıma birşey gelir mi?" diye soruyorlar. Gelmez, üzülme. Bu ülkede kimlerin başına birşey gelmedi de, seninkine mi gelecek? İşte düşünce özgürlüğü böyle birşey. Demokrasi böyle birşey. Bunu kim getirmiştir peki? Sevmediğin Mustafa Kemal Atatürk. Atatürk değil de bir padişah olsaydı, sen sevmediğini dile getirebilecek miydin? Asarlardı seni, keserlerdi! Sen sevmesen de; "Padişahım çok yaşa!" demek zorunda kalırdın. Bak, demokrasinin yararları. Kalkıp ifade edebiliyorsun kendini. Nankörler.

Putlaştırmaya geri dönersek; ben Türk vatandaşlığımı ona borçluyum, tabii ki minnet duyacağım. Benim cebimde T.C. Kimliği var. Nedir yani? Hayranım, çokta seviyorum, büyük saygı duyuyorum, takdir ediyorum, devrimlerini ve tüm ilkelerini benimsiyorum. Fikirlerini de çok benimsiyorum! (Bunları tekrar tekrar yazıyorum ki, anlaşılsın! Anlamamakta ısrar eden çok). Çünkü onun fikirlerinden varolduk biz. Önce fikir yürüttü, sonra harekete geçti. Seneler sonra sonucu; Bağımsız bir Türkiye Cumhuriyeti kuruldu. Halkında gayesi ve emeği ile. Eğer Atatürk bu kadar sevilmeseydi, halk onun istediği gibi bağımsız bir Türkiye Cumhuriyeti istemeseydi, bunca insan ölür müydü bu gaye altında? Bu mu sizin saygınız? Neymiş, isyanlar kanla bastırılmış. Neymiş? İnsanları din söylemleri ile galeyana getirmeye çalışanları hapse atmış. Önce mantıklı düşünmek lazım. Zaman çok farklıydı. Ne diyecekti isyan çıkaranlara? "Ben bağımsız bir Türkiye Cumhuriyeti kurmak istiyorum. Halkın çoğunluğununda gayesi bu yönde. Halkım yıllarca çekti benim. Vakit; bağımsız olmak vaktidir. Söz; halkın olmalıdır. Cumhuriyet ve demokrasi ile yönetilecek, laik bir ülke yaratmak istiyorum. Önümden çekiliniz". Onlarda çekilecek miydi? Gülerim bu işe. Hiçbir devrim patırtısız gürültüsüz olmaz, olamaz. Köklü değişim bazılarını korkutur. Alışıldık sistemi bırakmak, alışkanlıklarını bir kenara bırakmak zor gelir, korkutur insanı. Ama o zaman; vaktiydi! Söylesinler bana. O isyanlar kanlı ya da kansız bastırılmasaydı eğer, biz bu noktaya gelebilir miydik? O toplum öylesine alışkındı ki Osmanlı Devleti'nin kurmuş olduğu sisteme, Cumhuriyet ve demokrası denince yadırgadılar! Eğri oturalım, doğru konuşalım.


Şeffaf olacağım. Bunca olan bitenden, hükümetin onca "gafından" sonra, hiçbir şekilde iş birliği yapıp lehlerine oy vermeyeceğim! Onların hazırladığı bir anayasaya, evet demeyeceğim! Çünkü benim görüşlerime ters. Hoş, çokta ahım şahım değişiklikler yapılmıyor. Bunu neden çok büyük bir işmiş gibi lanse ediyorlar? Olayın birazı da nedir biliyor musunuz? Hadi bunca sene vatandaşım din ile sömürüldü, manipule edildi. Ama şimdi de insanların hırsından, öfkesinden yararlanmaya çalışıyorlar! Neymiş? "Darbe yapanlar yargılanacak, herkes hesap soracak". Bu samimi mi? Gerçekten vatandaş hesap sorabilsin mi istiyorlar?

Ben isterim ki ülkemi Atatürkçü birileri yönetsin. Onun devrim ve ilkelerine sadık, sözde değil özde demokrasi ile yönetsin bizi. İsterim ki içlerinde kuvvetli bir vatan sevgisi olsun. Çünkü bir tane daha Türkiye yok, olamaz. Çünkü Atatürk gibi yoktan var edebileceğine inandığım başka bir lider, başka bir deha yok. İsterim ki halkın dertleri için samimice uğraşsın, halkın içine karışsın, onları dinlesin. Ne istiyor bu halk? Neymiş sıkıntıları? Neye ihtiyaçları varmış? Soralım, öğrenelim desin! İsterim ki benim başbakanım şehit ailesine saygı duysun! Çiftçinin, işçinin, emekçinin arkasında dursun! Çok mu şey istiyorum?

Dün öyle biriyle tartıştım ki ben, şu sözleri işittim; "Birde çok merak ettiğim, çoğumuzun düşünemediği birşey var. Chp'ye oy verdiysek müslüman değil miyiz diyorlar!. Eğer müslümansak, din için yaşıyorsak, ahirette yaradana hesap vereceğimize inanıyorsak, oy vereceğimiz partininde hesabını vereceğimiz şüphesizdir. Chp'ye neden oy verdiniz denildiğinde ne derdik acaba...". Evet, kelimesi kelimesine işittiğim budur! Affınıza sığınıyorum; "ÇÜŞ" dedim. Önce bir iç çektim, ne yazsam, ne desem de ben derdimi anlatsam. Bu ne kadar yanlış, ne kadar saçma sapan bir görüştür, ne kadar mantıktan uzak bir bakış açısıdır. Düpedüz saçmalıktır. Yani eğer inançli biriysek AKP'ye, inançsız ama Atatürkçüysek CHP'ye, ya da Kürt kökenli isek BDP'ye oy vereceğiz. Sen beni hangi hakla kafana göre sınıflandırıyorsun inançlı veyahut inançsız diye? Bu mudur? Gerçekten bu mudur? Hadi Türk-Kürt ayırdın sen kardeşim bizi, belimizi büktün. Şimdi de sen inançlı ile inançsızı mı ayıracaksın kafana göre? Bu kadar kötü işte durum. Yani tartışma öyle saçmasapan bir yere geldi ki, "inançlı biri isen, müslümansan CHP'ye niye oy veriyosun?" dendi. Yahu olur mu öyle şey? Din, inanç başka, siyaset bambaşkadır bana göre! Ben dinle yönetilmek istemem, bu Cumhuriyete, laikliğe, demokrasiye terstir. Arabistan mı kardeşim burası, İran mı? Ben Cumhuriyet ve demokrasi ile, laik yönetilmek isterim. Din ve devlet işleri ayrı olsun isterim. Çünkü dogmalar körleştirir insanı. Biz o atgözlüklerini çıkarmak için çok çaba sarfettik yıllarca. Bunu bile ayırmaktan aciz insanlar. Hal böyleyken söze ne hacet diyor bir tarafım ama, konuşmadan edemiyorum. Ben AKP'ye oy vermeyince dinsiz, imansız, Allahsız oluyorum demek. Vay be. Geldiğimiz yerlere bak. Sonra bize diyorlar ki; "ne tehlikesi?".

Atatürk için dinsiz dediler. Atıp tutuyorlar. Malum bizim ülkede atıp tutan çoktur, abartmayı da çok severiz ayriyetten. Şimdi öyle kolay ki iftira ve çamur atmak. Hem de böylesi bir adama. Yazıklar olsun!

Huzurunuzda özür dilemek isterim Atatürk ve tüm silah arkadaşlarından. Özür dilerim ki biz yaşatamadık senin devrim ve ilkelerini gerektiği gibi, gerektiği kadar. Ne kadar hala canla başla buna uğraşıyor olsam da. Özür dilerim ki sana saygı duymayan, sana minnet borcu duymayan, 10 Kasım'da, senin öldüğün ve benim yasını tuttuğum bir günde, senin huzurunda 1 dakika saygı duruşunda durmaya üşenenler başa geldikleri için. 
Özür dilerim.











 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder