Ben demiştim size sonbahar hüzün mevsimidir diye. Bak halime, hiçbir şey yapasım yok işte. İnatçı, huzursuz, yüzü asık biri oldum yine. Zaten çevremdeki herkes ayrılmaya başladı patır patır, ağaçtan düşen elmalar gibi. Böyle havalar insanın ruh halinide dengesiz yapıyor. Diyorum ya size, bu mevsimde birşey var. Hiçbir şey yolunda gitmiyor. Ben ne anlarım ki deli gibi yağmurda okula gitmekten? Ancak derslerde pencereden dışarı doğru dalarım. Sonra bunu farkeden hoca utandırır beni.
-Ekin nerdesin sen?
-Burdayım hocam. Nerede olacağım başka?
Yokumdur ama, muhtemelen yokumdur. O anki ruh halim dersi dinlemeye elverişli değildir. Dikkatim dağılır, konsantre olamam ben. Yağmur, kapalı hava beni böyle yapıyor işte. Yağmurlu havada dışarı çıkmak bile gelmez içimden. Ne anlarım ben kapalı alanda oturmaktan? Ruhum daralıyor. Anlamasam da iki çiçek görmek isterim, renkli olsunlar. Gözümü okşuyorlar. Gelen geçene bakarım oturduğum yerden, izlerim insanları. Sokak köpeklerini yanıma toplarım. Kapalı alanda nerede insan izleyip köpek seveyim ben? İstemem. Zaten yağmurda evsizler ıslanıp üşüyor, sokakta bırakılan hayvanlar sırılsıklam oluyor. Ben neresini seveyim bu sonbaharın şimdi? Sefalet işte, düpedüz. Kış desen, bin beter. Evimde ayaklarımı uzatıp kahvemi içerken huzursuz oluyorum. Herşey ölüyor sonbaharda, yapraklar, renkli çiçekler. Yeniden doğuyor demeyin, problem orada değil çünkü. Yeniden doğabilir ama problem ölüyor olması. Hava da karanlık. Erkenden kararıyor. Saat akşam sekizken bile, zifiri karanlık. Gecenin çökmesini de sevmem ben. Sinsi sinsi, bir anda çöküyor. Nitekim doğumgünümde sonbahar benim, burcum dışında sevdiğim hiçbir detay yok. Yazın doğsaydım mesela, ya da ilkbaharda, terazi olamazdım ben. Zaten o da olmasa, bitmişim. Nasıl söyleniyorum di mi? Okurken bu kız n'olmuş diyorsunuz, biliyorum.
Bir tane mutlu şarkı takılsa ağzıma, bütün gün onla gezsem. Kendimi iyi hissetirebilecek ne var bilmiyorum. Dizkapaklarıma kadar yağmur yemek istemiyorum. Artık deniz kenarında yaptığım hiçbir gezinti eski tadını vermiyor. Rüzgar desen kulaklarımda uğulduyor, biri arasa uğultudan duyamıyorum. Zaten yürüyenlerin sayısıda azaldı, çıkıp yürüsem moralim bozulur. Sonbaharla ilgili hiçbir şeyi sevmiyorum. Paris'te değil İstanbul'dayım ben. Burada hiçbir şey romantikte olmuyor kanımca. İki sevgili yağmura yakalanıp ıslansa öpüşmeye değil, kavga etmeye başlarlar. Burada köpek öldüren yağmuru yağıyor çünkü. Hastalık yağmurları. Grip aşısının tarihide kapıda sayılır, hiç istemiyorum.
İsyan edecek onlarca şeyim var. İçimi dökmek istedim bugün sadece. N'olurdu ki tropikal iklimi olan bir yerde doğsaydım? Gerçi buradan başka bir yerde doğmak ister miydim bilmiyorum. Ama keşke tropikal iklim hakim olsa buralarda. Babam çok nankör insanlar diyor. Yazın kışı isteriz, kışın yaz gelsin deriz. Ben öyle değilim. Stabilim. İlkbahar ve yaz olsun hep derim.
Sonbaharın bana tek bir getirisi var. Getirdiği hüzünle beraber beni eve kitlediği günlerde üretken bir hal alırım ben. Sık sık yazarım. Düşünmeden yazdıklarım bile düşünerek yazdıklarımdan daha derin olur. Biraz iç karartıcı olur ya da tatlı bi hüzün içerir yazdıklarım, ama onları güzel yapan da budur. Yazdıklarımı okurum bazen, bunu nasıl yazdım acaba diye bir sorarım. Yazılıyor işte, yazıyorum. Hatta bazen bilinçsiz yazdığıma inanıyorum, yarı baygın bir halde. Üretici olmakta bi yere kadar, kışa doğru tükeniyorum.
Başımı alıp tropik iklimi olan bir yere taşınacağım. Başımı alıp tropik iklimi olan bir yere taşınıyorum!
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder