Hakkımda

Fotoğrafım
"Hürriyettir özümdeki, ne bir eksik, ne bir fazla."

2 Eylül 2010 Perşembe

"Çünkü Başka Bir Şansımız Yok"

Bu sabah normal uyandım. Çok mutlu değildim, ya da gülümseyerek uyanmadım. Ama asıkta değildi yüzüm. Zaten asık yüzlü uyandığım çok nadirdir benim, sevmem. 

İşe giderken dün konuştuğum biri geldi aklıma. Tecrübeli, yaşını başını almış bir adamdı. Hayat üzerine sohbet ettik biraz. O kadar güzel ve naif bir yüzü vardı ki, pırıl pırıl gözleriyle gözlüklerinin arkasından bana baktı. Bana çok pozitif şeyler söyledi hayatını anlatırken. Ona bir soru sordum; "Ne yaptın bu kadar mutlu olmak için?". Hayatımda aldığım en naif, en güzel cevap olmalıydı bana verdiği. "Ben insanları ayırmadım, hepsini çok sevdim." dedi. Eşini birkaç sene önce kaybetmiş. Eşini ondan dinledim, hayranlık duydum. Öyle sevgi dolu, öyle özlemle anlattı ki, imrendim. Birini bu denli sevebilmek. Ama zaman eski zaman değil artık, bunu anladım. Söylediğimde biraz durakladı, herhalde ne cevap vereceğini bilemedi. Sohbet giderek ilerlerken bir cümlesiyle beni afallattı diyebilirim. "Bu kadar kızma, bu kadar güvensiz yaklaşma. Bazıları, ama bazıları, ikinci şansları hakederler". Yüzüme baktığında herkese bir ikinci şansı bonkörce verebileceğimi anlamış olsa gerek. Bir anda şunu anladım ki ben çok güvensiz ve kızgın yaklaştım bazılarına. Kızacak birşey var mıydı, yok muydu düşündüm önce seçemedim. Kırgınlıklarımın olduğuna karar verdim ve bunu anlattım. "Çok kırgınım" dedim, o ise bana "telafi edene ikinci şansı vermemen senin şanssızlığın olabilir" dedi. Yatağa yattığımda bu sohbeti düşündüm. Artık hayatı sindirmiş biri, bana bunları söyledi. Vardır bir keramet herhalde dedim, bir de tam zamanında konuşulunca tüm bunlar..

Ben insanları çok sevdim, hala da seviyorum. İnsanların tekil şahıslar olarak çok değerli olduklarını düşündüm. Bunu yansıttığımda insanların değiştiğini görmeye başladığımdan beri ben de farklı davranıyorum. Davranmamalıymışım, bunu anladım. Çünkü bu, benimle değil, onunla ilgili birşey. Olduğum gibi olmaya devam etmeliyim. Her daim samimi ve içten olabilmek çok değerli bir erdemdir. Her zaman hayatımda ki en önemli erdem olacaktır. Çünkü samimi ve içten bir insan, birinin yüzüne bakıp pervasızca yalan söylemez, söyleyemez. Böylesinin beni lekeleyeceğini biliyorum. Ben hep içimdekileri ve doğruları söyleyeceğim. Karşımdaki beni bugün kırar, fakat ben bugün üzülüp yarın buna bir çizgi çekebilirim. O; çekemeyebilir. İşte ayrımda tam olarak burada başlıyor. Ben ikinci şansı vermeye hazır olmalıyım istediğinde. Bu herkes için geçerli olmalı. Öğrenmek için, kırılmayı göze almak gerekiyor. Bazılarına ikinci bir şansı vermezsem, bunun ona değip değmeyeceğini nasıl anlarım ki başka? Gecenin köründe uyanıp yazdıklarımı tuttuğum defteri açtım, son birkaç yazdığımı atladım okumak istemeyerek. Tarihi attım, 2 Eylül 2010, saat: 03:42, ve tek bir cümle karaladım oraya; "Hayat, birilerine güvenmemek için kısa". Gerçekten de öyle değil mi? Hayat dediğin zaten çok kısa, bir de güvensizlikle geçirmek bunu, bana anlamlı gelmedi. Hayat birtek birilerine güvenip kendini açmak için çok kısa değil bir başka değişle. Sonra bir dostumun bana söylediği şey aklıma geldi, "Keşke herkes sana benzese". Ben çok uzun bir vaktimi herkesi kendim gibi zannederek geçirdim. Israrla iyi olduklarına inandım. İyiydi kimisi de. İyiyi göremediklerim için belki de ben çok uğraşmadım, ya da gerçekten iyi değildi. Kimseyi değiştirmek bana düşmez aslında, bunu da anlıyorum. Herkesten bana göre iyi olmasını beklemek ağır olsa gerek. 

İstemeden sorumluluklar mı yükledim acaba çevremdekilere? "Öyle yapma da böyle yap, çünkü böylesi daha iyi, hem kırmamış olursun", "Bu yaptığın bence çok zalimce. Böyle davranmamalısın", "Bence lafını geri alamayacağına göre, gidip gönlünü almalısın" bunları söyledim çevremdekilere. Çok eleştiri aldım, aptalsın dendi bana. Düşünmedim de değil, herkes böyle davranıyor, ben bunda diretiyorum, acaba ben dediği gibi aptal mıyım? Kararımı verdim, hiçte aptal değilim. Ben vakit kaybetmiyorum, bunu anladım. Abuk subuk konuşarak, dil yarası bırakarak, insanlarla aramı açarak vakit kaybetmiyorum. Tersine, önceden kaybettiğim tüm vakitleri, geçmişin üzerine bir çizgi çekerek telafi etmeye çalışıyorum. Benim için önemli olan budur. Belki de uyardıklarım böyle yapmak istemiyorlardı, ben yine de direttim öyle yapmaları için. Onları buna sevketmeye çalıştım ama, belki bu da bir hatadır. Kavga, dövüş, gürültüden uzak bir hayat istedim hepimiz için. Güvensizliğin olmadığı bir çevre yaratmak istedim. Çok naifçe bir düşünce olduğunu biliyorum. Ama bir nebze buna ulaştığımı düşünüyorum. Bakıyorum, benim tavsiyelerimi dinleyen çoğu insan, biraz daha mutlu şimdi. Demiyorum ki sizi çok acıtan, canınızı yalanlarıyla ve yaptıklarıyla yakan bir insanı hemen affedin, önemli değil çizgi çekin. Ben diyorum ki, önce durumu anlamaya çalışın. Zaman birçok şeyin ilacı diyorum sadece, yavaş yavaş affetmeye çalışın, ama unutmayın! Ben çok affederim, ama hiç unutmam bana yapılanı. Yazarım bir köşeye, onların üzerlerinde kullanıp, tencit pilavı gibi sürekli dile getirmem bunu, ama yazarım. Dursun. Derstir. Hayat gerçekten çok kısa birine güvenmemek için. Hayata karşı kendi hevesinizi kırmayın. Ben artık oldukça kırmamaya çalışıyorum. Küslükleri boş yere uzatmak kime yarar sağlamış? Gurur vardır, gereksiz gurur vardır. Gereksiz olanı bence salt şımarıklıktır ve insanın egosudur. Üstelik; affetmek, özür dilemekten daha büyük bir erdemdir. "Özür dilerim" iki kelimeden oluşan, kısacık bir cümledir. Ağızdan her zaman çıkabilir istendiği zaman. Ama affetmek... Herkes affedemez. Affetmek demek; çizgi çekmektir. Affetmek güvenmek midir bilmiyorum henüz, ama bence olmalıdır. Şöyle bir kural getirdim kendime, tekrar güvenemeyeceğim bir insana "Seni affettim" demiyorum. Güvenemeyeceğini affetmemeli insan. Ne affetmek, ne de güvenmek bu kadar basit olmamalı.

Umuyorum tüm affettiklerimiz, ikinci şansı tüm verdiklerimiz bizi yanıltmazlar. Umarım insanlara ve hayata karşı daha bu kadar erkenken kırılmaz heveslerimiz.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder